Gönderen Konu: ÜÇOKLU BÖRÜ KAM YAZILARI  (Okunma sayısı 16373 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: ÜÇOKLU BÖRÜ KAM YAZILARI
« Yanıtla #10 : 02 Eylül 2015 »
Mossad Ajanı Soner Yalçın'dan Atsız Ata'ya ve Türkçülüğe Saldırı

"Çamur at, yapışmasa da, izi kalır"
Bu söz; kızıl devrimin lideri Lenin'e aittir.

Propaganda; Bir öğretiyi, düşünceyi, inancı, siyasi görüşü başkalarına tanıtma, benimsetme ve yayma amacıyla, her tür iletişim aracı kullanılarak sözle ve yazıyla yapılan eylemlerin tümüdür.

Rakibi yıpratıp, etkisiz kılmak için yapılan iftira atma, suçlama, zan altında bırakma, kafa karıştırma gibi yöntemler de propaganda olup, şüphesiz ki psikolojik savaşlarda önemli bir yere sahiptir.

Tarihte propagandayı ilmi bir sistematikle ele alıp, kurumsal bir kimlikle uygulamaya koyduran kişi, Nazi Alman diktatörü Adolf Hitler’di.
Adolf Hitler müstakilen bir propaganda bakanlığı kurmuş, başına da çok zeki ve yetenekli Dr.Joseph Goebbels'i getirmişti.
Tarihçiler, Almanya'da Nazizmin yayılıp güçlenmesinde Hitler'den sonra en büyük rolü oynamış kişi olarak Goebbels'i göstermektedirler.
Goebbels, propagandasını şu temel ilke üzerine kurmuştu:
"Eğer bir yalan, uzun bir süre yeterince tekrarlanırsa, sonunda o yalan bir gerçekmiş gibi algılanır."

Propagandanın, sürekli olarak yalan söyleme sanatı olduğunu çok iyi bilen propagandacılar, yalan uydururken de şeytanca bir yol izlemektedirler.
Tamamı yalana dayalı bir propaganda asla yapmamaktadırlar.
Söylenen büyük yalanların arasına bazı küçük doğrular da serpiştirilmektedir. Böylece, dinleyiciler ve izleyicileri çok daha kolay kandırıp aldatılmaktadır.

Karşı tarafı savunmada bırakmak veya aleyhteki hakikati körleterek zihinleri bulandırmak maksadıyla ani olarak yapılan propagandaya da “Baskın propaganda” adı verilmekte olup, bu yolla meydana gelen durumdan kısa bir zamanda faydalanılır.
Şu anda, malum şahıslarca yapılan, bu tanımın içerisindedir.

Kelimenin daha dar ve sık kullanılan anlamıyla propaganda politik bir amacı veya iktidarın çıkarlarını destekleyen bilerek çarpıtılmış veya saptırılmış bilgiye denir.

Propagandacılar bir grubun istekleri yönünde halkın bir konu veya olayla ilgili görüşlerini değiştirmeyi amaçlarlar. Bu manada propaganda, aynı amacın insanlara istenen bilgilerin verilmesi yerine, istenmeyen bilgilerin kısıtlanmasını amaçlayan sansürün tersidir.

Propagandayı diğer metotlardan ayıran; propagandacının halkın fikrini ikna etme ve anlatma yerine kandırma ve kafa karıştırmayla değiştirme isteğidir.

Organizasyonun liderleri bilginin tek taraflı veya doğru olmadığını bilmelerine rağmen propagandayı yayan daha düşük rütbeli üyeler durumu bilmeyebilirler.

Soner Yalçın tescilli bir hain ve vesikalı bir uşaktır.
Tek özelliği; üzerine yüklenen görevi, usulünce, yerine getirebilmek yeteneğine sahip olmasıdır. Yani, ağzı ve kalemi iyi laf yapabilen kabiliyetli bir piyon ve taşerondur.
Yıllardır hep gizemli, aykırı, toplumun genel kabullerine ve tarihi gerçeklere zıt iddiaların ve hatta iftiraların sunuculuğunu yapmak görevini yürütmektedir.
Bahse konu olan İsmail Türüt kimdir? Nedir ki ?
Türütlerin, bilmem nelerin yaptığı şeyler, söylediği sözler üfürükten konular olup, asıl hedefe saldırmanın bahanesi yapılmaktadır.
İsmail Türüt çıkıp; “Ben Türk ırkçısıyım, Türk kanı taşımayanları bu memlekette istemiyorum” Dese ne olur? Demese ne olur?
Bir kıymeti yoktur, bu ve benzeri şarlatan ve bukalemun karakterli kişilerin, ne dediğinin, ne de yaptığının.

Ama herkes birbirini biliyor, tanıyor.
Kim; nerede, ne zaman, kime ve nasıl saldıracağının planını çok önceden yapmıştır.
Amaç Türkçü düşüncenin temel dinamiklerini yok ederek, gelişmeyi ve yükselmeyi durdurmaktır.

Her ne kadar büyük Türk Milleti; kendi çocukları olan biz Türkçüleri, yeterince bilip, fark etmemiş olsa da; Türklüğün dünkü, bugünkü ve gelecekteki düşmanları ve bu düşmanların piyonluğunu, taşeronluğunu ve işbirlikçiliğini yapan etnik döküntüler; kafası, beyni ve vicdanı iğfal edilmiş mankurtlar bizleri, yaptıklarımızı ve neler yapabileceğimizi gayet iyi bilmektedirler.

Bu ve benzeri kalem salyaları, durdurulamaz bir yükselişle kitleselleşmeye doğru giden Türkçü düşünce ve kadrolaşmayı engellemek ve jurnallemek amacıyla, patronlarının kulaklarına üflediği ve dikte ettiği istikamette hareket etmektedirler.
Bunlar kara propaganda ve çamur at izi kalsın şerefsizliğinin uygulamalarından başka bir şey değildir.

Bu şer kalemlerin sahip oldukları medya gücü, etki sahalarını genişletse de; milletin sinesinde yer tutmuş olan uluğ bilgeleri Türklüğün sinesinden çıkartmaya güç yetiremeyecektir.
Unutmayınız ki Türkçü yayın kuruluşlarını ve internet sitelerini takip edenlerin başında bu sülükler gelmektedir.

Yani “göz, hasmını da bilmekte, dostunu da!..

Tıpkı arının, bal alacağı çiçeği, bilmesi gibi..!

TTK
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: ÜÇOKLU BÖRÜ KAM YAZILARI
« Yanıtla #11 : 02 Eylül 2015 »
TARİHTE TÜRK BOYLARI

Türk Soyu

 1- Ev (Eşler ve çocuklardan oluşan en küçük birim)

 2- Ocak (Evlerden meydana gelir)

 3- Soy (Ocaklardan meydana gelir)

 4- Oba (Soylardan meydana gelir)

 5- Boy  (obalardan meydana gelir)

 6- Oğuş (Boylardan meydana gelir)

 7- Kol (Oğuşlardan meydana gelir)

 8- İl
         Küçük İl  (Kollardan meydana gelir)
         Orta il  (Küçük illerden meydana gelir
         Büyük il (orta illerden meydana gelir)
   
 9- Uruk (Büyük illerden meydana gelir)

10- Budun (Millet) (Uruklardan meydana gelir. Büyük Türk birliği demektir)

Bu tertibe göre kendi soyum;
Türk budunundan, Talaz uruğundan, Oğuz ilinden, Üçok kolundan, Denizhan (Üç Kuşlu) oğuşundan, İgdir boyundan, Tatlar obasından, Sarı Osmanlar soyundan, Yadiğar ocağından, Üçoklu Börü hanesinin reisi, Üçoklu Börü'yüm.


Beni; Türk yaratan Tanrı'ya, sonsuz teşekkürler...

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: ÜÇOKLU BÖRÜ KAM YAZILARI
« Yanıtla #12 : 02 Eylül 2015 »
TÜRKLERDE YEMEK KÜLTÜRÜ

KIMIZ

Yapımı Îskitlerden (M.Ö. 700-300) bu yana bilinen bu millî Türk içeceği, safkan kısrak (at) sütünün mayalandırılmasıyla yapılır.
Biz Anadolu Türklerince pek tanınmayan, aksine Türkistan Türklerince de meşhur bir içecek olarak tüketilen kımız İngiltere, Kaliforniya ve Rusya'da da tedavi amaçlı kullanılmaktadır.
Buralarda kımızla tedavi hastaneleri kurulmuştur.
Kimyagerler, A-B-C vitaminleriyle zengin olan orta ekşilikteki (60-80) 1 litre kımızda 500 kalorinin olduğunu tespit etmişlerdir ki, ayrıca 17 gr. yağ, 22 gr. belok da vardır. îçindeki süt asidinin, insan vücudunu zehirleyen barsak mikroplarını da zararsız hale getirdiği ilmen müşahede edilmiştir.

Günde en az 1 litre içmek kaydıyla yemek aralarında veya yemekten 2 saat önce içilmesi tavsiye edilen bu içkimiz hakkında Dr.Poznikov: "Kımız insanı besler, sağlamlaştırır ve tazeler" demiştir.
Bilhassa tüberküloz, halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, mide ülseri, gastiritis, hazımsızlık, kansızlık, bronşit ve vereme çare olan bu içeceğimizin tıp bilimince de kullanıldığı bir gerçektir.
Rusya'daki Samara şehrinde, 1858 yılında, kimyager N.P.Poznikov'un gayretiyle, kımızla tedavi hastanesinin açıldığı Rus resmî kaynaklarınca belirtilmiştir.

KIMIZIN YARARLARI

1-Kanda trigliseritler ve kolesterol düşürür, böylece ateroskleroz ve buna bağlı kalp hastalıkları, kalp krizi ve akut inme riski azalır.

2-Bağışıklık sistemini güçlendirir

3-Kansere karşı koruma sağlar

4-Beyin, retina, sperm, cilt hücreleri güçlenir

5-Diyabet için faydalıdır.

6-Kanı inceltir ve akışını kolaylaştırır, kan pıhtılaşmasını önler .

7-Romatizmal hastalıklara karşı koruma sağlar

8-Beyin ve sinir sisteminin sağlıklı şekilde çalışmasında etkileri vardır.

9-Depresyon tedavisini destekler

10-Bunama ve Alzheimer hastalığı riskinin azaltmasına yardımcı olur

11-Ruh hali, konsantrasyon, bellek, dikkat ve davranış bozukluklarına karşı destek sağlar.

12-Saldırganlık azaltmaya ve sakinleştirmeye yardımcı olur.

14-Mizaç, tepkisellik ve kişilik üzerinde olumlu etkisi vardır

15-Kımız içen kişilerde gözde yaşa bağlı olarak gelişen sarı nokta hasarları riskini önlenebilmektedir.

16-Kımız'ın antienflamatuar etkisi vardır. Ayrıca kas-iskelet sistemi ve bağışıklık sistemi üzerinde faydalı etkileri bulunmaktadır.

17-kımız ; kemik ve eklem sağlığında etkili ve yararlıdır.

18-Kemiklerde kalsiyum toplanmasına destek olarak güçlenmelerini sağlar.

18-Eklem iltihabı ve kıkırdağa zarar veren enzim aktivitesini azaltır.

19-Eklemlerde hassasiyet ve sabah sertliğini azaltır.

20-Romatoid artritli hastada ilaç ihtiyacını azaltır.

21-Kımız özellikle kalp ve damar hastalıkları açısından yararlıdır. Kımız tüketenlerde koroner kalp hastalığına bağlı ölümlere daha az rastlanır.

22-Kalp damar hastalığı riski olanların ya da bu hastalığa yakalanmış olanların kalp sağlığını korumaya yardımcı olur.

23-Damar sertliği oluşumunu yavaşlatır.

24-Trigliseritlerin kan düzeyini düşürür.

25-Kalp hastalıklarında "kötü kolesterol"ün (LDL) düşürülüp, "iyi kolesterol"ün (HDL) artırır.

26-Kalp krizi sonrası felç, ikinci bir kalp krizi ya da ölüm riskini azaltır.

Netice itibariyle kımız, ölüm hariç, her derde deva olan olağanüstü bir içecektir.

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: ÜÇOKLU BÖRÜ KAM YAZILARI
« Yanıtla #13 : 02 Eylül 2015 »
TÜRKLERDE YEMEK KÜLTÜRÜ

KIMIZ

Kısrak sütünün mayalanması (fermantasyon) ile elde edilen ve içerisinde % 1-3 oranında alkol bulunan ekşi, içindeki Karbondioksit (Co2) sebebiyle EKŞİ AYRAN tadında olan milli bir Türk içkisidir.

Türklerin Orta Asya'da göçebelik devirlerinde kullandıkları, günümüzde dahi Türkistan ve Moğolistan taraflarında bolca tüketilen bu içki türü sonradan Sibirya, Kafkasya ve oradan da Avrupa'ya geçmiştir.

Türkler bu içkiyi, özellikle âyinlerde, düğün ve eğlencelerde çokça kullanmaktadırlar. Hatta Kazakların "ölü aşı" adı verilen bir âdet gereği kımızı ölünün mezarına döktükleri da bilinmektedir.
"... Kazaklar "ölü aşı" yedikten sonra, aştan kalan artıkları ve kımızı ölünün mezarına dökerler" "(Abdulkadir İnan, Eski Türk Dini Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1976, s.154).

Orta Asya'dan göçler sonucu Anadolu'ya gelerek İslâmiyet’i kabul eden Türklerin kımız içme geleneklerini sürdürdükleri görülür. Gerek Selçuklu devletlerinde ve gerekse Osmanlı Devletinin merkezî devlet sistemine geçişine kadar padişahların verdiği toy (ziyafet, yemekli eğlence) şölenlerinde bolca kullanılan kımız, son olarak İstanbul'un fethini müteakip Fatih tarafından Sultanahmet'te Tekfur Sarayında verilen toyla geleneğini yitirmiştir.

Kımız yapmak için ekşi hamur mayasına benzeyen ve çok defa kurutularak saklanan bir mayadan yararlanılır. Bu mayanın içinde çeşitli laktik asit bakterileri vardır.
Mayalanma 20°-30° arasında tulumlar içerisinde veya açık kaplarda yapılır. Kımızda, yapıldığı sütun yağlı maddeleri ve mayalanmamış az miktarda süt şekeri bulunur. Kokusu ekşi peynir suyunu andırır.
Kımızda taze veya eskimiş olmasına göre değişen miktarlarda alkol ve laktik asit bulunur.
En hafif kımızda % 1 alkol, % 0,5 laktik asit,
En sert kımızda: % 3 alkol, % 1,5 laktik asit bulunur.


TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: ÜÇOKLU BÖRÜ KAM YAZILARI
« Yanıtla #14 : 02 Eylül 2015 »
TÜRKLERDE YEMEK KÜLTÜRÜ

Türkler her konuda medeniyetin öncüsü ve kurususu oldukları gibi, yeme-içme hususunda da, büyük bir kültür ve medeniyete sahiptir.
Orhun yazıtlarında "aç milleti doyurdum" ,"tepeler gibi et yığdım", "göller gibi kımız sağdırdım" sözleri yemek medeniyetinin ifadeleridir.

"Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" atasözümüz iyi beslenmenin gereğini ortaya koymaktadır.

Türkler düzenli ve iyi beslenen, abur-cubur yemeyen, protein değeri yüksek gıdalar alan, her zaman şölen niteliğinde zengin sofralar kurmuşlar ve bunu refah ve zenginliğin göstergesi olarak bilmişlerdir.
Bu anlayış başta Anadolu coğrafyası olmak üzere, Türklerin gittiği her yere taşınmış ve halen devam etmektedir.
Bu başlık altında Türklere ait yemekleri anlatmak, yerinde olacaktır, sanırım.

TTK.
 
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: ÜÇOKLU BÖRÜ KAM YAZILARI
« Yanıtla #15 : 02 Eylül 2015 »
EBULFEZ ELÇİBEY

Tarih 22 Ağustos 2000;

Senin askerin dediği Başbuğ Atatürk gibi, kendisini Türk hekimlerine emanet etmiş, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesinde, gözleri Türklüğe bakarak, kendisini, Tanrıdağlarında bekleyen atalarının yanına, uçmağa varmıştı.

Heyhat ki ne heyhat!!!
Türkiye hükümetinin, kılı bile kıpırdamamakta!?
Koskoca bir Türk devinin aziz naaşı uçakla Azerbaycan’a gönderilecek ama, başında hükümetten, devlet erkanından bir kul yok!!!
BBP başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'ndan gayri.
Hem de iktidarda, Türk milliyetçisi olduğunu iddia eden, MHP olmasına rağmen…
 
O gün ağlamıştım, işte...
Belki bu ağlayışa, ölüm bir bahaneydi...
Ama, ağlamıştım işte...
Belki öksüzlüğümüze,
Belki öz yurdumuzda garipliğimize,
Belki de, iyi adamların iyi atlara binip, göçmesine...
Ağlamıştım....
.......
.............
Belki vefasızlığımıza...
Belki de, Azerbaycan Türklüğünden utanmış olmanın, derin ruh ezikliğiyle...
Soydaşlarımızın bizi affetmesi için....
Ağlamıştım...
.......
..............
Her neyse, ağlamıştım işte...
Tıpkı bu satırları yazarken, olduğu gibi...
.......
..............
Ağlamıştım...

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: ÜÇOKLU BÖRÜ KAM YAZILARI
« Yanıtla #16 : 02 Eylül 2015 »
Aliyevlerin mankurtlaştırma siyaseti

Türk Milleti tarihin muhtelif dönemlerinde ciddi fetretler yaşamış olup bu dönemlerde gerek dışarıdaki düşmanları ve gerekse bağrında beslediği iç düşmanları eliyle büyük ihanet ve zulümlere maruz kalmıştır.
Herkesin bilmesi gereken gerçek şudur:
"Düşmanlarımız bizi, bizden daha iyi bilmekte ve tanımaktadır"

Gelişmelere Türkiye çerçevesinden bakıldığında da, diğer Türk İlleri açısından bakıldığında da, ufak tefek farklılıklar olsa bile, düşman amacın aynı sonu hedeflediği görülmektedir.
Bu hedef, Türk Milletini tarih sahnesinden silme operasyonudur.
Haçlı batı anlayışı ve bu anlayışın ortaya koyduğu sistemler bilinç altlarında hep bunu yaşatmakta ve ilk fırsatta da hayata geçirmek üzere çalışmalara koyulmaktadırlar.
Bu hesaplaşma tarih boyunca bir kaç defa yapıldı ve Tanrı'ya şükürler olsun ki hepsi de Türk Milletinin tartışmasız üstünlüğü, Türklük düşmanlarının yenilgisiyle son buldu.

Batı kuyruk acısını hiç bir zaman unutmadı.
Biz Türklerin zaaflarından birisi de çabuk ve kolay kanan ve tarihi hemencecik unutan insanlar olmamızdır.
Günümüzün tek kutuplu dünyasında yegane güç olan abd dünyayı 500 minik devlete bölmeyi amaçlayarak, kolay idare edilebilir ve yutulur lokmalar haline getirmek istemektedir.
abd’nin bu projeye verdiği ad GENOM'dur.

Bu konu Otağımızda;
   
ABD'nin Ulusları yok etme silahı : GENOM
http://www.hunturk.net/forum/index.php?topic=2064.0

köprüsünde ele alınmıştı.

Türkiye de oynana oyun ve varılmak istenen sonuç ne ise, Azerbaycan’da da durum aynıdır. Çünkü abd ve vahşi batı Türk Coğrafyası içerisinde bulunan TURAN ENERJİ KAYNAKLARI’na ulaşmak ve sahip olmak istemektedir. Bu amaçlarına ulaşmanın  çeşitli yöntemleri vardır. Kimi yerde, özgürlük ve demokrasi götürme adıyla, direk işgal, kimi yerde güdümlü yönetimler eliyle kalıcı sömürü sistemleri kurmaktır.
Azerbaycan Turan Enerji havzasının batıdaki giriş kapısıdır. Doğu kapısı ise Afganistan’dır ve Afganistan’da gerekli operasyonu yapmıştır.
ABD karşısında en güçlü ve ciddi rakip olarak gördüğü Rusya ile, menfaatleri söz konusu olduğunda anlaşabilmekte, ortak stratejiler istikametinde hareket etmektedir.

Cennet mekan Elçibey gibi milli bilinç sahibi Türkçü bir lider çeşitli kahpeliklerle saf dışı bırakılmış ve bu kahpe oyunda zamanın cumhurbaşkanı mason Demirel eliyle Türkiye’de yer almıştı.
Batının bu gayretlerinin diğer bir amacı ise; Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı toprakları üzerinde kurulması hedeflenen 27 devlettir. Bu 27 devletin 24 tanesi savaşın hemen bitiminde gerçekleşmiş, masa üstünde cetvellerle çizilen sınırlarla uyduruk devletçikler oluşturulmuştur. Batının bu planını bozan Atatürk önderliğindeki Türk Milli Mücadelesidir.
Atatürk önderliğindeki bu direniş kurulması amaçlanan 27  devletten İsrail, Ermenistan ve Kürdistan’nın kurulmasını engellemiştir.
Bilindiği gibi 1947 yılında 25. devlet olarak İsrail kurdurularak, Ortadoğu’ya bir çıban başı ve abd’nin ileri karakolu olarak yerleştirilmiştir.
Geriye Ermenistan ve Kürdistan kalmaktadır ki Ermenistan Sovyetlerin dağılmasıyla kısmen de olsa kendiliğinden kurulmuş, ama 1. Dünya Savaşında tasarlanan coğrafya eksik kalmıştır. Bu coğrafya Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesini ve Azerbaycan’ın Nahçıvan ve Dağlık Karabağ bölgesiyle İran sınırları içerisinde yer alan Güney Azerbaycan’ın bir kısmını da  kapsamaktadır. Dünya çapında Ermeni soykırım çalışmaları tamamen bu sonucu elde etmeye yöneliktir.
Geriye kalan 27. devlet olarak kürdistan ise abd’nin Irak’ı işgaliyle olgunlaştırılmaya ve örtülü bir kukla devlet olarak boy göstermeye başlamıştır.

Anlaşılacağı üzere abd’nin ve batının Azerbaycan ve Türkiye üzerindeki çalışmaları 2. ve 3. ileri karakollar ve sıçrama taşları konumunda olacak büyük Ermenistan ve yine Türkiye, Irak, İran ve Suriye’den koparılan topraklar üzerinde kurulması amaçlanan kürdistandır.
Bu iki önemli proje abd’nin ve batının Turan Enerji Kaynaklarına ulaşma ve hükmetme amacından başka bir şey değildir.
Irak’ta kurulmasından söz edilen üç ayrı devletin- Şii Araplar, Sünni Araplar ve Kürtler- asıl amacı Turan havzasını kontrol için lazım olan kürdistanı oluşturmak içindir.
Görüldüğü gibi Türk coğrafyaları- özellikle Türkiye ve Azerbaycan- üzerindeki çalışmalar Turan Enerji Kaynaklarını kontrol amaçlıdır.
Batı bu amaçlarına ulaşmak için direk işgal yerine işbirlikçi kuklalar ihdas etme yolunu seçmiş, bu hedefin sağlanmasında engel teşkil eden İran çeşitli yöntemlerle kıskaca alınmaya başlanmıştır.
Gerek Azerbaycan ve gerekse Türkiye’de iktidarı işgal eden yöneticiler(!) tek kelimeyle abd politikalarının uygulayıcıları olup, bu politikalara karşı çıkışı önlemek içinde bin türlü oyunlar ve tuzaklarla millet toplu olarak mankurtlaştırılmakta, sadaka ekonomisi uygulamalarıyla iktidara ve iktidarların mahalli temsilcilerine kul ve köle olarak, sırf karınlarını doyurabilmek için, bağımlı kalmaktadırlar.
Türk Milletinin istiklal ve istikbaliyle yükümlü olan Türk çocukları bu senaryoları iyi analiz ederek, takip edecekleri yol haritasını ve stratejileri buna göre şekillendirmelidir.
Bu işler hamasi nutuklar çekerek, birbirini dolmuşa getirerek yürüyecek türden olmayıp, ciddi projeksiyonlar tutularak geçmişe dönük bin yıl ve geleceğe dönük bin yılların hesabı yapılarak belirlenmelidir.
Bunun yolu birlik, beraberlik, tek yürek ve tek bilek olmaktan geçmektedir.
Bu; ortak kaderi paylaşan hem Türkiye, hem Azerbaycan ve hem de diğer Türk İlleri için, aynı ölçüde geçerliliğe sahip, bir prensiptir.
Türk Milleti var olan gizli gücüyle; kendi evlatları arasından çıkartacağı demir bilekli ve çelik iradeli bir Bozkurtla, bu badirelerin üstesinden gelmeye, muktedir olacaktır.
İnanıyor ve iman ediyorum ki, bu çok yakındır.

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: ÜÇOKLU BÖRÜ KAM YAZILARI
« Yanıtla #17 : 02 Eylül 2015 »
ŞIRNAK'TA KAHPE SALDIRI: 13 ASKERİMİZ ŞEHİT!..

Son durum itibariyle şehit sayımız 15 olup, bu menfur olay yalnızca yüreklerimizi yakmakla kalmayıp, siyasi iktidarların art niyetliliği ve işbirlikçi politikaları nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin önünü açacak kararları almadığından, ciddi bir prestij kaybına da uğramış bulunmaktayız.

Şunu herkes kafasının içine yazmalıdır - ve hatta kazımalıdır- ki Türkiye’de bölücü terör ile Cumhuriyete kasteden irtica aynı odaklardan organize edilmekte, eylemleri birbirinden bağımsız olsa bile varacakları sonuç bakımından aynı hedefe yönelmektedir.

Etnik kökenli bölücü terörün rengi ve yüzü biliniyor. Bir avuç kürt çapulcusunun kimler tarafından finanse edilip, ellerine silahlar tutuşturularak Türk Devletine karşı silah doğrulttukları da malum. Türkiye bir avuç kürt eşkıyasıyla değil Sevr öncesi ve Kurtuluş savaşı esnasında yunanlının arkasında kimler varsa, bu günde yine var olan haçlı ve vahşi batıyla savaşıyor.

Bu savaşın gerçek failleri kürt soysuzlarını öne süren kahpe batıdır, vahşi batının alçak ve gayr-i meşru çocuğu abd’dir.
Aynı kahpe ve sinsi mahfiller bir yandan Türk Devletini bölücü terörle boğuşturup yıpratırken, buna ilaveten içerde edindikleri işbirlikçiler eliyle de muazzez ve kutsal İslam dinini maske yapıp kimliklerini İslam’la kamufle etmiş etnik döküntüler önderliğinde Türk Milletinin temiz dini duygularını kullanarak Bu milleti zehirlemekte, beyinlerini iğfal etmekte, mankurtlaştırıp, Türk Milletini ve devletini ayakta tutan temel dinamiklere karşı cephe aldırmakta, en azından fikren bu istikamette donatmaktadır.

Gündelik hayatımızda evimizde ve iş yerimizde komşularımız olan, çeşitli tarikat ve cemaatlere katılmış Türk soylu kişilerin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Cumhuriyetimize ve Başbuğ Atatürk'e karşı takındıkları tavırlar, sarf ettikleri sözler insanı dehşetlere düşürmekte, adeta eli kanlı kürt eşkıyayla ordumuz aynı kefeye konularak suçlanmakta, sanki bu bölücülüğün temel sebebi dinmiş gibi, dini varsayımlardan hareket ederek Atatürk'ümüze saldırılmakta, cumhuriyetimize düşmanlıklar beslenmektedir.

Terörün eli silahlısı dağda eşkıya olarak alenen görülürken, asıl tehlikeli  terör halkın din duygularını istismar ederek halkın kafalarında ve düşüncelerinde filizlenmektedir.

Türk Milleti bu filmi, tarih boyunca defalarca izledi. Günümüzde son versiyonu daha sinsi ve kahpece sahneleniyor.
Bilinmelidir ki; her kim başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyete, Türk Aydınlanmasına ve Türk Silahlı Kuvvetlerine söz ediyor, eleştiriyor, düşmanlık besliyorsa bilin ki bunlar; ya kahpe batının organize ettiği Türklüğün içindeki işbirlikçi etnik döküntülerdir, ya da bu etnik döküntülerin organize ettiği yapılanmalar içinde iğfal edilmiş, Türk olduğunu unutup, gelişmelerin Türklüğün varlığına ve vatana kastetmek olduğunu dahi akıl edemeyecek hale gelmiş mankurtlardır, dini yobazlık ve ayrımcılık unsuru haline getirmiş müfritlerdir.

Aziz milletimize tavsiyemiz; unutmasınlar ki Türklüğün en büyük kalesi olan Türkiye aynı zamanda tamamına yakını İslamı benimsemiş olan Türk Milletinin dinini en özgür ve rahatça yaşadıkları yegane devlettir.

Milletimize empoze edilmek istenen şey İslam değil, İslam görüntüsü altında Türk düşmanlığıdır.

Milletimiz bunu görmeli; ordusuna, Cumhuriyetine, Atatürk'üne sahip çıkmalıdır ki bu vatanın bölünmez birliği ve bütünlüğü sonsuza kadar korunabilsin.

Bu kahpe oyuna kanıp birbiriyle boğuşan, derin düşmanlıklar yaratan Filistin, Irak, Somali, Afganistan ve daha bir çok İslam ülkesinin ne durumda olduklarını hep birlikte görmekteyiz.

Bizim kana dayalı kardeşliğimiz bize kafidir. Başkalarıyla, çeşitli ad ve namlarla kurulacak kardeşliklere ihtiyacımız yoktur.

Türk'ün kardeşi ancak Türk tür.


Kan kardeşliği dışında yutturulmaya çalışılan her kardeşlik edebiyatı, bizi yok etmek üzere hazırlanmış kahpe ve sinsi oyunlardır.
Türk Milleti bu gerçeği asla unutmamalı ve kulağına küpe yapmalıdır.


TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: ÜÇOKLU BÖRÜ KAM YAZILARI
« Yanıtla #18 : 12 Aralık 2015 »
GAZİLER  GÜNÜ


Türkiye’de hayatta kalan Son Gazimiz  Eskişehirli Yakup Satar, gençlere nasihatte bulunarak, "Biz bu vatanı çok zor şartlarda kurtarıp size teslim ettik, kıymetini bilin" dedi.

Eskişehir’de 71 yaşındaki kızı Zekiye Satar ile birlikte yaşayan 107 yaşındaki Yakup Satar’ın savaş hatıralarını dinleyenler, tarihin bu canlı şahidinin hafızası karşısında hayretler içinde kalıyor. 1. Dünya Savaşı’nda Bağdat-Musul’da savaştıktan sonra, İstiklal Harbi’nde de yer alan 6 çocuk, 48 torun sahibi asırlık gazi Yakup Satar, hatıralarını anlatırken duygulanıyor. 106 yaşına giren Satar, İstiklal Gazisi madalyasını gururla taşıyor.

Bir asrı geride bırakan Yakup Satar, Dünya Savaşı’nda Kerkük, Bağdat, Musul cephelerinde harbe katıldığını belirterek, "Son Osmanlı Padişahı zamanında İstanbul’da askerdim. Bizim taburdan 50 kişiyi Irak’a gönderdiler. 1. Dünya Harbi’nde yanlarında yer aldığımız Almanlar, zehirli gaz ürettiler. Biz bu gazla düşmanı öldürecektik. Düşmandan korkmuyorduk. Ancak, Türkiye işgal edilmiş, haberimiz yoktu. Mermiler başımı sıyırıp geçiyordu. Savaşta kolumdan vuruldum. Bağdat’ta İngiliz kadın doktor beni tedavi etti. Bağdat’tan İstanbul’a, her yerin mayın döşenmiş olması sebebiyle en uzak denizleri gezerek 22 günde geldik" dedi.

107 yaşındaki gazi Satar, Irak’ta kendisini Alman’a benzeten bir Arap Askerle arasındaki geçen hatırasını da şöyle anlattı:

"Bana ’German’ diye hitap etti. Ben de ’Ne German’ı, ben Müslüman’ım Türk’üm’ dedim ve Yasin-i Şerif’i okudum. Arap şaşırdı. Ondan sonra onunla arkadaş olduk ve her gece bana bisküvi getirirdi."

Kurtuluş Savaşı’nda da Atatürk’ün yanında tecrübeli asker olarak görev yaptığını belirten Yakup Satar, "Savaşta hiç eline silah almayan gençler askerdeydi. Ben tecrübeli olduğum için bütün ağır işler bana veriliyordu. Attığını vuran komutanımız, bir asker 10 düşmanı öldürmezse ona asker demem diyordu" diye konuştu.

Çanakkale Zaferi’nin 90. yıl dönümünde Türkiye Muharip Gaziler Derneği Başkanı Ertuğrul Özkütük ve Yönetim Kurulu üyeleri de, asırlık gazi Yakup Satar’ı evinde ziyaret etti. Dernek Başkanı Özkütük, tarihin canlı şahidi olan Yakup Satar ile gurur duyduklarını ifade etti


Yaşayan son gazimiz Yakup SATAR'a Tanrıdan sağlık ve afiyetler dilerken, uçmağa varamış olanları da rahmet ve minnetle yad ederim.

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: ÜÇOKLU BÖRÜ KAM YAZILARI
« Yanıtla #19 : 12 Aralık 2015 »
BÜYÜK TÜRK DEVLETİ NE ZAMAN KURULACAK

Büyük Türk Devletinin ya da Türkçülerin ifadesiyle Türk Birliğinin ve ardın da Turan’ın gerçekleşmesi muhakkak ki, oldukça uzun ve meşakkatli bir süreçtir.

Başbuğ Atatürk önderliğinde başlatılan ve büyük ölçüde gerçekleştirilen Türk aydınlanması, aynı zamanda, Büyük Türk Birliğinin temelleri durumundadır.

Ancak ne var ki; Başbuğun uçmağa varmasını takip eden süreç, bu aydınlanmayı karartma ve yok etme faaliyetlerinin oldukça sistematik ve en üst düzeyde yürütüldüğü, bir dönemdir.
Bu süreç çeşitli değişiklikler arz etmiş olsa bile sonuç olarak işleyişin bütünü, Türk aydınlanmasının ortadan kaldırılması çalışmaları, kesintisiz olarak, günümüze dek getirmiş olup, günümüzdeki durum, hepimizin malumudur.

Bunca olumsuzluklara rağmen elbetteki yapacak şeyler, tamamen bitmiş  değildir.

İşe; Türk Milletine yeniden Türklük ruhu üfleyerek, başlamak gerekmektedir. Yeni baştan Türklük ruhu üflemenin önünde yetmiş yılın birikimi olan karşı direnç bloklarının oluşturulmuş olması işi güçleştirse de; içinde bulunduğumuz şartların 1919 şartlarından daha vahim olmadığı göz önüne alındığında, en azından işe koyulmak için gereken  psikolojik güç bulunmuş olmaktadır.

Türk aydınlanmasının diri ve hayata uygulanabilir şekli, Başbuğ Atatürk tarafından fikir ve eylem olarak net bir yapıya kavuşturulduğundan, bundan böyle başlatılacak yeni yapılanmanın referansları bu yapıdan  olduğu gibi alınabilecek durumdadır.

Başbuğ Atatürk’ün verdiği mücadele salt bir askeri başarıdan ibaret  olmayıp, aynı zamanda binlerce yıllık Türk kültür, medeniyet, tarih ve tecrübe birikimini yeni baştan harmanlayıp, çağın gerekleriyle örtüşen bir yapıya kavuşturmuş olması, Atatürk’ün asıl başarısı ve dikkate alınması gereken yönüdür.
İşte biz Türkçüler için, yegane model budur.

Hiç şüphesiz ki Büyük Türk İli, Anadolu Türklüğünün öncülüğünde, gerçekleşecektir.
Zira Anadolu Türklüğü; Türk Birliği için, hem devlet geleneği ve tecrübesi, hem demografik güç, hem Başbuğ Atatürk modelinin uygulama sahası ve hem de tarihi birikimiyle öncülük ve kuruculuk yapma görevini üslenebilecek, yegane potansiyeldir.
Bu tespit mensubiyete bağlı bir temenni değil, tarihi ve sosyolojik gerçekliktir.

Hal bu iken, öncelikli iş ; Türkiye Türklüğünün emperyalist ve işbirlikçi etnik azınlıkların tasallutundan, kurtarılmasıdır.
 Bu noktada görüntü, her ne kadar olumsuz bir tablo çizmiş olsa da; Türk aydınlanmasının yegane koruyucu ve kollayıcı gücü olarak diri ve dimdik ayakta olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığı, büyük bir avantajdır.

Demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü, anayasal vatandaşlık gibi kavramlar Türklüğün aleyhine işletilmekte olan önemli istismar kaynaklarıdır.
Bu istismar kaynakları ne yapılıp edilip, yok edilmelidir.
Bu istismar kaynakları, ab güdümlü politikaların uygulanmasıyla, bölücü-dinci unsurları daha da güçlendirerek, büyük kitlesel blokları doğurmuştur.
Artık herkes biliyor ki etnik bölücü ve ayrılıkçı hareketler, dinci ve irticacı anlayışla dirsek teması halinde ve hatta ittifak etmiş durumdadır.

Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için, halen geçerli olan anayasal ve hukuki düzen işletilmelidir. Bu işleyişi temin edecek ve Türklük lehine çalıştıracak yegane güç Türk Silahlı Kuvvetlerinin fikri ve maddi desteğini alabilecek, Türkçü kadrolardır.

Günümüz itibariyle Türkçüler dağınık ve siyasi olarak da,  organize değildir. Bu Türkçülük açısından çok büyük bir eksikliktir.
Türkçü yapılanmanın fikri problemlerinin olmamasına karşın, ciddi ayrışmalara sebebiyet veren, yorumlama problemleri vardır.

Daha Türk Milletiyle kucaklaşmayı ve Türkçülüğün ne demek olduğunu, millete anlatabilmeyi başaramamış olan Türkçüler öncelikli olarak, Türkçülüğü hayata ve devlet yönetimine uygulanabilir bir yapıyla sistemleştirmek ve güncelleştirmekle işe koyulmalıdır. Bunun için büyük çaplı çalışmalara gerek yoktur. Zira bunun referansı mevcuttur. Bu referans, Başbuğ Atatürk’ün  gerçekleştirdiği, Türk Aydınlanmasıdır.

Türk aydınlanmasının karartılma ve yok edilme çalışmalarının hatırı sayılır mesafeler kat ettiği gerçeği göz önüne alınırsa, en azından ne yapılacağı daha kolay ve çabuk belirlenecektir.

Ana hatlarıyla işe şu esaslardan başlayabiliriz.:

Türk Gençliğine Türk Milliyetçiliği  ve soy bilinci aşılanmalıdır.
Türk milliyetçiliğini istismar edip ümmet, sentez, mozaik, Avrupa birliği vb. gibi yollara saptıranların elinden bu temsil alınmalı, bunların gerçek yüzü Türk Milletine tanıtılmalıdır.

Etnik azınlıkların devlet yönetimindeki kadrolaşmalarıyla elde ettikleri güç ellerinden alınıp, etnik azınlıkların din kisvesiyle yaptıkları yıkıcı ve işbirlikçi eylemleri Türk Milletine deşifre edilmelidir.

Seri bir şekilde, bütün vatan sathında Türkçü teşkilatlanmaya gidilip, bu teşkilatlar eliyle hem Türklük üzerine oynanan oyunlar anlatılmalı ve daha önemlisi, orijinal Türk Milliyetçiliği bilinci diri tutularak, kitleselleştirilmelidir.

Hayatın bütün boyutlarıyla ilgilenecek şekilde sivil toplum kuruluşları, kanaat birlikleri ve psikolojik direnç organizasyonlarına gidilmelidir.

Özellikle öğretmen yetiştiren ve stratejik öneme haiz devlet kadrolarında istihdam edilecek yüksek öğretim programlarına Türk Milliyetçilerinin, organize bir biçimde yerleştirilmesi, bu öğrencilerin öğrenim ve barınma giderlerini karşılayacak maddi olanakların temin edilmesi yoluna gidilmelidir.

Basın, yayın ve enformasyon alanındaki eksiklikler giderilerek kitle iletişimine hakim olunmalıdır.

Türkiye dışındaki Türklere ilmi ve akademik olarak belirlenmiş stratejilerle ulaşılarak top yekun Türkçü dirilişinin ve Türk birliğinin temellerini atmak amaçlı ön hazırlıklar başlatılmalıdır.

Ülke genelinde yaygın olarak kuruluşu tamamlanmış teşkilatlar ve diğer sivil toplum örgütleri vasıtasıyla oluşturulan potansiyel güç ,sivil baskıya dönüştürülerek karşı güçlerin psikolojik ve moral çöküşleri sağlanmalıdır.

Çok ivedi olarak siyasi organizasyona gidilmelidir.
Zaten yukarıda sıralanan hususlar gerçekleştirildiği takdirde bu siyasi yapı meclise çoğunluk olarak girebilecek güç demektir ki, meclis çoğunluğunu sağlamış olan Türk Milliyetçiliği, geriye dönük karartma ve yıkımları tamir ederek Türk Aydınlanmasını tekrardan Başbuğ Atatürk’ün bıraktığı konuma kavuşturacak ve kaldığı yerden daha  ilerilere taşıyarak, tam bağımsız Milliyetçi Türkiye’yi  yeniden inşa edecektir.

Tam bağımsız Milliyetçi Türkiye; sahip olduğu siyasi, askeri ve ekonomik gücüyle Türk Birliğini kurmayı başarabilecek yegane güç demektir.

Yukarıda anlatılanlarla ortaya konulduğu gibi, büyük Türk İlinin anahtarı Türkiye’dir ve ne yapıp edip, Türkiye’nin ayağa kaldırılması şarttır.

Türkiye ayağa kaldırılmadığı sürece Türk birliği de, Turan da hoş ama, boş bir hayaldir.

Tek çare ve yegane yol, Türkiye’yi ayağa kaldırarak, tam bağımsız ve Milliyetçi Büyük Türkiye’yi kurmak ve yönetimini Türk çocuklarının eline vermektir.

İşte o gün, ne Türk Birliği hayaldir, ne de Turan…

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!