Gönderen Konu: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR  (Okunma sayısı 47125 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR
« Yanıtla #20 : 18 Kasım 2007 »
GENÇ TÜRKÇÜLERE MEKTUPLAR –II

Genç Türkçülerin, soylarına karşı bulundukları büyük vazifeyi gereği gibi yerine getirebilmek için ilk yapacakları iş, Türklük Ülküsü ile ilgili fikri ve edebi eserlerin  en mühimlerini en kısa zamanda elde edip okumalarıdır. Bu, şüphesiz, gelişigüzel bir okuma değil; meselelerin üzerine eğilerek, düşünerek, muhakeme ederek ve hatta notlar alarak yapılan bir okuma olacaktır. Çünkü, Türk Soyunun yaşama felsefesi olan Türkçülüğün ana davalarını, çeşitli meseleler üzerindeki görüşlerini ve mücadele etmek zorunda bulunduğu iç ve dış kuvvetleri iyice öğrenmeden, şuurlu bir Türkçü seviyesine çıkılamaz. Bu sebepten, genç Türkçüler için, hayatları boyunca devam edecekleri şerefli mücadelenin ilk parolası bu okuma işi olmalıdır.

Türkçü eserlerin okunması tek başına da, gruplar halinde de yapılabilir. Guruplar halinde okunanlar, fikirler ve meseleler üzerinde  tartışma imkanını da vereceğinden, elbette ki, daha faydalıdır.

Kafalarını Türklük fikir ve şuuru ile dolduracak olan genç Türkçülerin, bu konuda bilmeleri gereken en mühim husus, Türkçülüğün bütün fikir, inanç ve düşüncelerin dışında ve üstünde bulunduğudur. Yani Türkçülük, siyasi olan veya olmayan herhangi bir fikir, inanç veya düşünce ile ne karıştırılabilir, ne de o yolda bir vasıta; bir basamak gibi kullanılabilir. Türkçülüğü, başka bir gaye için bir basamak olarak kullanmak, Türk soyunun ülküsüne karşı bir ihanettir.

Ancak bu, elbette ki, Türkçülerin, milli ülkü dışındaki fikirlere veya teşekküllere karşı tamamen ilgisiz kalmaları ve bilhassa siyasi partilerden uzak durmaları demek değildir. Türkçülüğü, cemiyet hayatımıza hakim kılmak birinci vazifemizdir.  Bu da, en kısa yoldan ve en verimli şekilde siyasi partiler yolu ile yapılabileceğine göre, Türkçülerin, bu hedeflerine ulaşabilmek için, şüphesiz, siyasi partilerle ilgileneceklerdir. Bu ilgi Türkçülerin ya parti kurmaları, ya da mevcut partilerden Türkçülüğe en iyi hizmet edebilecek bulunanı - partiye girerek veya girmeyerek – desteklemek suretiyle olabilir. Kadrosunun üst ve en üst kademeleri tamamen Türkçülerden meydana gelen ve programı da Türk Ülküsünün ana çizgilerine uygun olarak hazırlanan bir parti, muhakkak ki, bu iş için en iyi siyasi teşekküldür. Böyle bir parti bulunmadığı takdirde, bütün kuvvetleri en imkanlı siyasi parti üzerine toplayıp çalışmak yerinde olur.

Bir diğer mesele, yıkıcı propagandaların tesiri altında kalmamaya çalışmaktır.

Yurdumuzda cirit oynayan yıkıcı kuvvetler, propagandalarını tesirli bir hale getirebilmek için geniş imkanlara sahiptirler. Bu geniş imkanlara, şaşırtıcı ve yanıltıcı kurnazlıklar da eklenince, menfi propagandaların tesirlerinin sizlere kadar uzandığı görülmektedir.

Yıkıcı propagandalar, şuurlu Türk evlatlarını elbette ki yoldan çıkaramaz. Ama, üzülerek kabul etmeye mecburuz ki, kafalarda bir takım tortular bırakabilmektedir.

Bu propagandaların bir kaçını ele alarak oynana oyunların mahiyetlerini belirtmek yerinde olur:

Mesela “millet” yerine ısrarla “halk” sözünün kullanılması… Bu ”milleti” inkar eden komünizmin sinsi bir oyunudur. “Türk Milleti” demeyip “Türk halkı” demekle elde edilmek istenen netice “millet” fikir ve düşüncesini kafalardan yavaş yavaş silmeye çalışmaktır. Bir cemiyet, kendisine yapılan devamlı telkinlerin tesiriyle, mensup bulunduğu topluluğun “millet” değil de bir “halk” kalabalığı olduğuna inanırsa, elbette ki, millet seviyesinden ve onun mânevi gücünden uzaklaşıp bir insan yığını haline gelir. Böyle bir insan yığınının, düşman kuvvetler için çok kolay bir av olacağı şüphesizdir.

Millet” yerine “Türk halkı” demek yetmiyormuş gibi, bunun yanı sıra bir de “Türkiye halkı” sözünün kullanılması ise, bir takım sığıntıları sinsice, vatanımıza ortak çıkarma gibi bir niyet ve gayretin neticesidir.

Genç Türkçüler bu oyuna düşmemelidir.

Sonra “emperyalizm” sözünün hileli şekilde kullanılışı.

Bu, bir yandan komünizmin karşısındaki en büyük siyasi kuvvete devamlı olarak saldırıp dikkatleri orada toplamak suretiyle Moskof emperyalizminin üstüne bir kızıl şal örtmek; diğer taraftan da Türkçülüğün “Esir Türkler” davasını bir emperyalistlik olarak göstermek  şekillerinde yapılmaktadır.

Amerikan emperyalizmi ve bununla at başı yürütülen Vietnam gürültüsünde, Amerikan emperyalizminden bin kat daha korkunç ve üstelik de Türk Soyunun milyonlarını hedef almış Moskof sömürücülüğünü unutturma oyunun yeri büyüktür. Fakat bu konuda, bizler için daha mühim olan Türkçülüğün “Tutsak Türkler” davasının emperyalistlik olarak gösterilmesi maskaralığıdır.

Emperyalizm, bir milletin, başka milletlerin toprakları üzerindeki hak iddiası, yani o memleketleri istilasıdır. Mesela Rusya’nın Türkistan’ı, Kırım’ı, Azerbaycan’ı pençesine geçirmiş bulunması emperyalistliktir. Tarihin en eski çağlarından beri bir Türk ülkesi olan Doğu Türkistan’daki korkunç kızıl Çin hakimiyeti bir emperyalistliktir. Türkçülüğün “tutsak Türkler” davası ise, kendi öz yurtlarında düşmanların esiri olarak yaşayan milyonlarca Türk’ün hürriyet ve istiklallerini isteme davasıdır. Yani bu dava, emperyalizme karşı bir harekettir. Emperyalizm düşmanlığı emperyalistlik olabilir mi?

Genç Türkçülerin, üzerine dikkatle eğilmeleri lazım gelen meselelerden birisi de adına “Öz Türkçecilik!” denilen dil hareketidir.

Bu dil hareketinin nasıl bir Moskofçu oyun olduğu artık gün gibi ortaya çıkmıştır. Bunu büyük kalabalık belki layıkıyla kavrayamaz ama genç Türkçüler iyice bilmelidir.

“Öz Türkçecilik!” denilen hareketin hedefi: Türkçe’yi Türkçe olmaktan çıkarmaktır. Bununla elde edilmek istenen netice ise; bir yandan milletimizi büyük milli kültüründen koparmak, diğer  taraftan ise Türkleri birbirleriyle anlaşamaz hale düşürmektir. Radyo gibi büyük bir telkin vasıtasından da faydalanarak yayılma imkanını günden güne artıran bu yıkıcı hareket, büyük çapta olmasa da, genç Türkçüler arasında da tesirini göstermektedir. Yazılarınızda yer alan bazı uydurma kelimeler bunu gösteriyor.

Genç Türkçüler; ders kitaplarında bulunduğu için yıllarca sınıflarda söyleyip konuşmak, bu yetmiyormuş gibi gazete ve dergilerde okumak ve Allah’ın günü radyoda dinlemek zorunda kaldıkları bu kelimeleri, şüphesiz, bir alışkanlık neticesi olarak kullanmaktadırlar. Ama ne olursa olsun, yine de kullanmamalıdırlar. Konuşurken dillerine gem vurmada biraz zorluk çekseler bile, yazarken kalemlerine mutlaka hükmetmelidirler.
Bir Türkçünün “koşul”lu, “olanak”lı, “sorun”lu, “zorun”lu, “yapıt”lı cümleler kaleme alması asla kabul edilemez. Bu zevksiz ve üstelik kasıtlı uydurmaları gazetelerin ve dergilerin fikir sapıklarına bırakmak lazımdır.
Ve bir Türkçü, ne kadar genç ve tecrübesiz olursa olsun, o seviyedeki yaratıklarla aynı safta gözükmemelidir.
Ve sonra sade bu zevksiz uydurmaları değil, aslında Türkçe oldukları halde, dilimizi bozmak isteyenler tarafından kasten yanlış manalarda kullanılan ”ozan” gibi, “ulus” gibi kelimeleri de o yakışıksız manalarda kullanmamalıdırlar.

Dil çok ehemmiyetli bir konudur. Onu kaybetmek millet için ölümdür. Türk’ü savaş alanlarında alt edemeyenlerin torunları, bu gün, dilimizi bozmak suretiyle zafer kazanmak hevesinde ve yolundadırlar. İşte “Öz Türkçecilik!”, bu tuzağın adıdır. Türk’ü, dilini kaybettirmek suretiyle manevi ölüm yoludur.

Böyle bir tuzağa düşmemesi gerekenlerin başında, elbette, Türkçüler bulunmalıdır.

Kaynak: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR, DEVLET-TÖRE YAYINEVİ 1976

Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR
« Yanıtla #21 : 19 Kasım 2007 »
GENÇ TÜRKÇÜLERE MEKTUPLAR – III

Genç Türkçüleri bekleyen ehemmiyetli vazifelerden birisi de teşkilatlanma işidir.
Genç Türkçüler, bulundukları yurt köşesinde ve ilk fırsatta, Türkçülük ocakları kurup onun etrafında toplanmalı ve disiplinli bir çalışmaya girerek bu yolda ilk adımı atmalıdır. Ocaklar kendini duyurup kabul ettirince, zamanla, birbirleriyle temas sağlayarak, ortak hareketlere girişen büyük bir kuvvet haline gelebilirler.

Genç Türkçüleri bir araya getirip birbirleriyle görüşüp danışmalarını ve bu suretle birlikte hareket etmelerini sağlayacak bu ocakların, eldeki imkanlar ve çevrenin hususiyetlerine göre hazırlanmış sade bir program olmalıdır. Bu sade programın, hatta kısmen, uygulanması bile bir hizmet sayılabilir.

Bütün işlerde paranın oynadığı rolü unutmamak lazımdır. Genç Türkçüler, kuracakları ocakların verimli bir çalışma içine girebilmesi için, önce kendi imkanlarını ele almalı ve ayırabilecekleri paraları, aksatmadan toplamalıdırlar. Bu mütevazı para, elbette ki, bütün ihtiyaçları karşılayamaz. Bu bakımdan başka ve daha geniş imkan kapıları aramak gerekir. Bu yolda ilk düşünülecek olan milliyetçi, vatansever ve iyi niyetli çevre büyükleri olabilir.

Maarifimizin milli ve milliyetçi bir tutumu ve müfredat programı bulunmamasına ve her seviyedeki mekteplerimizde, Türkçülüğe karşı fikirlerin adeta cirit oynar halde olmasına rağmen, Tanrı’ya şükürler olsun ki, memleketimizin dört bir köşesinde, Türkçülük ruhunu kaybetmemiş binlerce, on binlerce Türk çocuğu yaşamaktadır. İşte henüz kaybolmamış bu Türk evlatlarının, fikri bir seviyeye çıkartılıp Türk ülküsü ile şuurlu bir hale getirilmelerinde - kuruldukları takdirde- bu Türkçü ocaklar büyük vazifeler görebilirler.

Türkçü ocakların genç Türkçüleri, bu hizmeti ve vazifeyi iki şekilde yapabilirler.
Bunlardan birincisi, bir yer sağlanabildiği takdirde konferanslar, seminerler, sohbet toplantıları düzenlemek suretiyle olur. Bir umumi toplantı yeri temin edilemezse, küçük guruplar halinde bir araya gelip, çeşitli meseleleri disiplinli bir şekilde tartışmak ve mümkün olanları bir neticeye bağlayıp ona göre hareket etmek de fayda sağlar.

Fikri meselelerle yeteri kadar ilgilenmemiş olan gençleri yetiştirme yolunda verimli bir usul de, onlarla tek tek alakadar olmaktır. Her genç Türkçü, bulunduğu yerde, böyle bir veya iki kardeşini ele alıp, bir ders yılı devam edecek bir programla, onlara milliyetçi eserler okutmak, kendilerine lüzumlu bilgiler vermek ve telkinler yapmak ve hatta dikkatli tartışmalarla onların fikri gelişmelerini sağlamak suretiyle, Türkçülük yolunda çok faydalı sonuçlar elde edilebilir. Bir mektepte on genç Türkçü, bir ders yılı içinde birerden on, veya ikişerden yirmi arkadaşlarını yetiştirmiş olsalar ve bu yetiştirme işi ertesi yıl, artık yetiştirici kadroya girebilecek olan bu yeni genç Türkçülerin de katılmasıyla devam ettirilse, bu tip bir çalışma ile elde edilecek netice kolayca anlaşılır.

İşte; gerek küçük topluluklar, gerekse ferdi telkinler halinde yapılacak bu Türkçülüğü yayma çalışmaları ve hizmetleri, kurulacak Türkçü ocaklar vasıtasıyla sevk ve idare edilmelidir. Kendi çevrelerinde faydalı bir hizmet yuvası haline gelebilecek ocakların, başka yerlerdeki ocaklarla haberleşmek suretiyle, bu Türkçü genç teşkilatı, memleket çapında bir hizmet makinesi haline getirebilmeleri de mümkündür.

Genç Türkçüleri beklemekte olan bir vazife de, milli kültür eksikliklerini kısa zamanda gidermeye çalışmak ve bu arada, dil ve imla meselesi üzerine titizlikle eğilmektir.

Milletinin kültüründen kopmuş veya o engin denizin sadece kıyışlarında dolaşabilen bir Türk gencinin, Türkçü bir genç olarak kabul edilmesi kolay olmaz.

Bu eksiklik Türkçe’yi konuşup yazmada ve imlada en umumi şekilde kendini göstermektedir. Düzgün konuşamayan, cümle terkibinde aksaklıklar yapan, her gün konuşulan kelimeleri söylerken ve yazarken yanlışa düşen gençler, ne kadar yazık ki çoğunluk halini almışlardır. Yazılardaki imla ve hatta noktalama yanlışları ve noksanları ise ayrı bir dert durumundadır.

Genç Türkçüler; bu, aslında basit, fakat manaca ehemmiyetli eksiklikleri en kısa zamanda gidermelidirler. Hem de bunu bir milli şeref meselesi yaparak.

Genç Türkçülerde görülen bir mühim eksiklik de, milliyetçi yayınları yayma yolunda ciddi ve devamlı bir hareket yapma gayretinden mahrum ve uzak bir halde bulunmalarıdır.

Türklüğe karşı ve milli varlığımızı yıkıcı fikir ve hareketlere hizmet yolunda bulunanların, o davaların kitaplarını ve dergilerini nasıl yaymakta olduklarını sizler de bilmektesiniz. Bu memlekette, bu şekilde yayılma imkanına en az sahip, Türkçü yayımlardır. Halbuki, tamamen aksi olması gerekli değil midir?

Genç Türkçüler, devam ededuran bu ihmale de, muhakkak son vernelidirler.  Allah’a şükür ki, bu gün, milliyetçi yayınlar, eski yıllara göre hayli çoğalmıştır. Kitap veya dergi olarak Türklüğe hizmet yolunda bulunan bütün bu yayınlar, genç Türkçüler tarafından çevrelerinde ve bilhassa gençlik arasında hızla yayılmalı ve okunmalıdır.

Yıkıcı fikirlerin önüne çekilecek en sağlam set, Türkçülük şuurudur. Türkçü kitapların ve dergilerin elden ele gezdiği yerlerde, ihanet hareketleri sinmeye ve hatta silinmeye mahkumdur.

Onun içindir ki, genç Türkçüler, gönül verdikleri ülkünün her derecedeki eserlerini çevrelerinde yaymayı günlük ve en tabii hareketleri ve vazifeleri haline getirmelidirler.  Ve bunun, Türkçülüğe yapılacak en büyük ve fakat en kolay hizmetlerden birisi olduğunu unutmamalıdırlar.

Genç Türkçüler, Türkçülük davasının ana meselelerinde aynı fikirlere sahip bulunmalıdırlar . Bu da Türkçülüğün ana prensiplerini ve temsil unsurlarını bilmekle mümkün olabilir.

Türkçülük, Türk soyunun ülküsüdür. Bu ülkü kısaca: “Bölünmez bir bütün olan Türk Milletinin kendi ana yurdunda, maddi ve manevi yönlerden en üstün ve en mutlu bir cemiyet haline gelmesi” diye ifade olunabilir.

Turancılık ve Türk ırkçılığı, bu ülkünün iki temel unsurudur. Fikir ve edebiyat tarihimizin en büyük kalemleri, eserlerinde, bu iki temel unsur üzerine eğilmişlerdir. Ziya GÖKALP’ in:

“Türk milleti bir ordu, katılmayan kaçaktır”

veya:

“Türk milleti bir bölünmez bütündür.”

gibi mısraları, bu temel unsurlardan Turancılığın, Türk nesillerinin dimağlarında ve şuurlarında en kuvvetli izler bırakmış ölmez sözleridir.

Türk ırkçılığına gelince: Bu temel unsur, önce, Türk soyunun büyüklüğüne ve üstünlüğüne inanmak ve ahlakımız, kahramanlığımız, mertliğimiz, faziletimiz, askerliğimiz, büyük devlet kurma gücümüz, sanat dehamız vesaire gibi Tanrı bağışı bu büyük vasıflarımızı koruma ve yaşatma istek ve vazifemizdir.

Mehmet Emin YURDAKUL’un:

Pençen kadar zekan da
Elinkinden üstündür.


veya

Onun ulu milletinin koyun güden çobanı
Başka ırkın elmas taçlı hakanından uludur.


gibi beyitleri bu inancın örnekleridir.

Türk ırkçılığının ikinci bir prensibi de, bu vatanda yaşadıkları halde, Türklüğe karşı yabancı davalar gütmekte olan sinsilere karşı milli varlığımızı koruyucu tedbirler almaktır.

Yine “Türk Milleti” ve “Türk Dili” gibi ana meselelerde de aynı anlayış içinde olmak gerekir. Millet ve dil kadromuzu şu şekilde tarif edebiliriz.

Türk milleti:
“Türk kökünden gelenlerle, Türk kökünden gelmiş olanlar kadar Türkleşmiş kimselerden meydana gelen topluluktur.”

Türk dili:
“Türk kökünden gelen kelimelerle, Türk milletince benimsenmiş ve Türk malı olan kelimelerden meydana gelen dildir.”

Ülkülerin ana meselelerinden ayrı görüşlere sahip olanlar, ülkü ordusunun saflarında gedikler meydana getiriler.

Genç Türkçüler bu gibi temel meselelerde birleşmeli, “bana göre millet”, “bana göre dil” gibi çocukça anlayış ve tariflere yönelmekten kaçınmalıdırlar.


Kaynak: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR, DEVLET-TÖRE YAYINEVİ 1976
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR
« Yanıtla #22 : 30 Kasım 2007 »
GENÇ TÜRKÇÜLERE MEKTUPLAR – IV

Genç Türkçüler için büyük bir vazife de çalışkan olmaktır. Hangi öğretim basamağında bulunursa bulunsun, genç Türkçü, sınıfının ön safındakiler arasında yer almaya mecburdur. Tembellik ile Türkçülük, asla bir araya gelemez. Kendisine tembel dedirten genç Türkçü, büyük ülküsünün üzerine gölge düşürmekte olduğunu bilmelidir.

Genç Türkçünün “Büyük Türklük Ülküsü”ne asıl hizmeti, şüphesiz, öğrenim yıllarını hızlı ve başarı ile arkada bırakıp hayata atılmasından sonra başlayacaktır. Bu hizmet devresine tökezleyerek veya yıl kaybederek ulaşmayı, genç Türkçü, bir suç diye kabul etmeli ve bu suçu işlememek için kendisini sıkı bir murakabe altında bulundurmalıdır.

Genç Türkçüler için mühim bir konu da kılık kıyafet meselesidir.

Bu günün gençliğini, insani değerlerden ve vasıflardan uzaklaştırabilmek için her çareye başvuran yıkıcı kuvvetler, dış şekilleri de ihmal etmediler. Bu zorlamanın erkek çocuklar üzerindeki tesirinin en dikkat çeken görüntüleri omuzlara kadar inmiş yağlı ve pis saçlarla çeneleri ve yanakları karartan sakallardır. Boyunlarına asılan, bileklere veya parmaklara takılan süs vasıtaları da aynı tesirin gülünç neticeleridir. Aynı zorlamanın genç kızları da, çok kere gülünç ve hatta maskara kılıklara sokmakta olduğu, misalleriyle, meydandadır.

Genç Türkçüler, bu dışa ait maskaralıklara asla itibar etmemelidirler. Ciddi ve seviyeli insanlar, her şeyde olduğu gibi, kılık ve kıyafette de tabii ve sadedir. Genç Türkçüler de böyle olacaktır.
Mevkii gibi kılık kıyafet süsünün de insana değer kazandırmayacağını unutmayın. Ve Ziya Paşa’nın şu ölmez mısraını daima hatırlayın:

             Zerdüz palan vursan, eşek yine eşektir.

Genç Türkçüler seçecekleri meslekte en üstün kademelere çıkmayı hedef edinmelidirler. Bir şahsi gaye gibi görünen bu hedef, elbette ki, Türkçülük ülküsüne hizmetin bir yoludur. Bu günün bütün genç Türkçüleri böyle bir şuurla dolar ve bunun neticesi olarak mesleklerinde yükselirlerse, on beş, yirmi yıl sonraki Türkiye’nin bir çok kilit noktaları bu büyük soyun gerçek evlatlarının ellerine geçmiş olur.
Mevkiiler; hükmetmek , caka satmak veya çıkar sağlamak yerleri değildir. Mevkii, millet ve devlete hizmet basamağıdır. Ve bu hizmet, ancak, gönlünde vatan ve millet sevgisi; kafasında devlete hizmet şuuru bulunan kimseler, yani Türkçüler tarafından yapılabilir. Türkçü olmayan Türkün, bu vatana, bu millete ve bu devlete gereği gibi hizmet edemeyeceğinin yüzlerce, binlerce misali ortadadır.

Genç Türkçünün çok hassas davranacağı bir konuda para meselesidir. Para konusunda laubalilik veya ihmalcilik, büyük bir insanlık kusurudur. Ciddi herhangi bir insan için dahi bağışlanması imkansız bu kusur, bir Türkçü için, kusurunda üstünde bir ayıptır. Her hali ile mükemmel bir genç insan örneği olmaya mecbur bulunan genç Türkçü, bu sebepten, para meselesini bir şeref meselesi bilmeli ve o şerefe asla toz kondurmamalıdır.

Aziz gençler! Büyük Türk ırkının siz genç evlatlarına, bugünün mücadele hayatında fayda sağlayacak birkaç konu üzerinde pratik yollar göstermeye ve diğer birkaç husus üzerinde dikkatlerinizi çekmeye çalıştığım bu mektupları, çok mühim bir meseleye temasla bitirmek istiyorum.
Irkına, vatanına ve ülküsüne hizmet etmek isteyen her Türkün bir büyük ihtirasla, bir sönmez ateşle yanması lazımdır. Bu, Türklüğe hizmet ihtirası ve ateşidir. Bu ihtiras ve ateşin, tarihimizdeki en güzel örneklerinden birisini, burada,bir kere daha gözlerinizin önüne sereceğim.
Metni Bilge Kağan ağzından olan Kül Tegin abidesinde, millet hizmeti ateşinin manasını ve büyüklüğünü, sade fakat harikulade bir şekilde dile getiren şu sözler vardır:
“Küçük kardeşim Kül Tegin ile sözleştik. Babamızın, amcamızın çalışmış olduğu milletin adı, sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tegin ile ve iki şad ile ölesiye, bitesiye çalıştım.”

İşte, Türk soyunun bugün en genç nesilleri olan sizler için, yolunuzu aydınlatacak en güzel meşale!
Sizler de, soylarına hizmet ateşi ile yanan o büyük atalarınız gibi olmaya çalışın. Sizler de, çamurluklarla dolu hayatı manalandıracak tek şeyin millet hizmeti olacağına inanın. Sizler de bu büyük, kainat kadar büyük, fakat talihsiz millet için, Türk milleti için gündüz oturmadan, gece uyumadan ölesiye, bitesiye çalışabilecek seviyeye erişmeyi gaye edinin.

Türk’ü kıpkızıl bir ateş çemberi ile saran;Türk’ü bitirmek için sinsice, kahpece didinen iç ve dış bunca düşman, bunca düşmanlık karşısında bu, sizler için kaçınılmaz bir vazifedir.
Başarıya ulaşmak hususunda dünden bugüne değişmiş hiç bir şey yoktur. Çünkü bugünkü kan, o eski kandır. Namık Kemal, bu gerçeği:

                        Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır

Mısraı ile ne güzel belirtmişti!

Bu kanla davranın. Bu kanla hizmet vazifesine atılın. Bu kanı, başka hiçbir kan durduramaz.

Bu kan, o ateşle konuşmaya başladığı gün, zafer, yine büyük Türk ırkınındır.



Kaynak: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR, DEVLET-TÖRE YAYINEVİ 1976

Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı Börühan

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 2
Ynt: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR
« Yanıtla #23 : 30 Kasım 2007 »
Sayın Üçoklu Börü, Nejdet Sançar'ın bu harika makalelerini zahmet edip burada yayınladığınız için çok teşekkür ederim. Çünkü Sayın Sançar Beğ'in kitabını hiç bir yerde bulamamıştım, sanırım kitap tekrardan basılmamış. Bu yüzden zahmet ederek kitaptan internet ortamına akratarak yapmış olduğunuz bu emeğe tekrardan çok teşekkür ederim.

Ayrıca bir sorum olacaktı, Sayın Sançar'ın kitabını bulabilir miyiz? Ya da fotokopi ile çoğaltabilir miyiz?

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR
« Yanıtla #24 : 30 Kasım 2007 »

Sayın Üçoklu Börü, Nejdet Sançar'ın bu harika makalelerini zahmet edip burada yayınladığınız için çok teşekkür ederim. Çünkü Sayın Sançar Beğ'in kitabını hiç bir yerde bulamamıştım, sanırım kitap tekrardan basılmamış. Bu yüzden zahmet ederek kitaptan internet ortamına akratarak yapmış olduğunuz bu emeğe tekrardan çok teşekkür ederim.

Ayrıca bir sorum olacaktı, Sayın Sançar'ın kitabını bulabilir miyiz? Ya da fotokopi ile çoğaltabilir miyiz?



Sayın Börühan,
Öncelikle, HunTürk Otağına hoşgeldiniz.
Kutlu olsun..!
Otağda yayımlanan yazıların bütün hakları, Büyük Türk Milletine aittir.

Sizin de İfade ettiğiniz gibi, maalesef, Nejdet SANÇAR Beğ'in bu kitabı piyasada yok. İnternet üzerinden satış yapan yayınevlerinin listelerinde yer alıyor ama, mevcudu yok.
Yazıları buraya aktarmak bizim için bir görev ve şereftir. Bunun ne eziyeti söz konusudur ne de, sizin teşekkür etmenize değecek bir önemi vardır.
Kitabın tarayıcıyla resimlerini çekip bir dosya olarak Otağa ekleyebilirmiyiz, bilemiyorum. Bunu Otağımızın teknik yönüyle ilgilenen andalara somamız gerekir. Eğer bu mümkün olmazsa fotokopi ile çoğaltıp, adresinize de iletebiliriz.

Esenlikler dilerim.

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2182
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
Ynt: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR
« Yanıtla #25 : 30 Kasım 2007 »

Ayrıca bir sorum olacaktı, Sayın Sançar'ın kitabını bulabilir miyiz?


 Sayın Börühan,

 ATSIZ ATA'mızın kardeşi, Büyük Türkçü Nejdet Sançar Beğ'imizin kitaplarını Sahaflardan bulabilirsiniz ya da İl Eğitim Müdürlüklerinin açtığı Kütüphanelerde de(kütüphanenin kitap arşivininbüyüklüğüne göre)  bulunabiliyor.

 Esenlikler

 TTK
 
23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı DEDEM KORKUT_ASYA

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 145
Ynt: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR
« Yanıtla #26 : 01 Aralık 2007 »
Sayın Yönetici;

Bazen okumak için kitap bulmak zor oluyor. Fikirlerimize uygun kendimizi geliştirebileceğimiz kitap önerilerinde bulursanız sevinirim ama bu devamlı olursa daha iyi olur. On beş günde yada ayda bir, kitap üstünde yorumlarda yapabiliriz. Böylelikle kişilerede bir ödev yüklenmiş olur.


Çevrimdışı HanTengri

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 51
  • İL BASIMIS HÜLAGÜ HAN.
Ynt: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR
« Yanıtla #27 : 01 Aralık 2007 »
Asil soylu Irkdaşım Üçoklu Börü;
Böylesine mükemmel paylaşımlarınızın devam etmesini sabırsızlıkla bekliyorum.
İL BASIMIZ HÜLAGÜ HAN, İLHANIMIS HÜLAGÜ HAN, JERDE AYITTI KÖKTE AYITTI, ŞIKIP KETTİ HÜLAGÜ HAN

tungatonyukuk

  • Ziyaretçi
Ynt: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR
« Yanıtla #28 : 01 Aralık 2007 »
Saygıdeğer Abim

Bu Engin paylaşımınız için çok teşekkür ederim...

Devamını bekliyoruz...

Saygılarımla

Alper Tunga


Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2234
Ynt: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR
« Yanıtla #29 : 01 Aralık 2007 »
MİLLİ ÜLKÜLER ve ÜLKÜ DIŞI MESELELER

Milletlerin varlıklarında rol oynayan en büyük manevi güç, muhakkak ki, ülküleridir. Çünkü insanlar, bir ülkü etrafında toplandıkları zamandır ki, sadece kendi küçük meseleleri için yaşayan basit varlıklar olmaktan kurtulur ve o manevi hava içinde adeta devleşirler. Böyle bir manevi güçle silahlı insanlardan meydana gelen bir cemiyet, elbette ki, bundan yoksun cemiyetleri arka plana bırakacaktır.

Türk Milletini, tarihin en eski çağlarından beri, dünyanın en güçlü topluluğu halinde yaşatan, ülkü olmuştur. Soyumuzun “Kızıl Elma” diye adlandırdığı bu ülküye erişebilmek içindir ki, eski dünyanın üç kıtası üzerinde durmadan at koşturmuştur. Bu ruhla güçlenen, büyüyen, maddi ve manevi mutluluğa erişen ve başka cemiyetlere yüzyıllarca hükmeden Türk milletinin, yakın çağlarda kuvvetsiz, dağınık ve –hepsinden de acı- tutsak hale gelmesinin sebepleri arasında ise, ülküsünü kaybetmiş olmasının rolü de vardır.

XX. Yüzyıl, milli ülkülerin çarpışmakta olduğu çağdır. O kadar ki, dünya coğrafyasının yeni varlıkları olan küçük devletler bile, kendi çaplarındaki ülküler ardında görülmektedirler. Milli varlıkların üzerinde tek dünya yaratmak davası şeklinde öne sürülen komünizm dahi, ele geçirdiği ülkelerde, hakim milletin milli davasının gizli silahı halini almaktadır. Kızıl ülkelerin birbirlerine karşı cephe almış olmalarının sebebi de, işte bu ırklar ve ülküler çarpışmasıdır.

Ülküsüz bir cemiyet, millet olmaktan çok, bir insanlar topluluğudur. Böyle cemiyetler, ülküsü olan milletlerin hırslarını, ister istemez, üzerlerine çekerler. Çünkü ülküsüz millet, kolay yutulur bir yemdir. Büyük davalar ardındaki, cemiyetler, göz koydukları yurtları ellerine geçirebilmek için, bundan dolayı, vatanın sahibi milleti ülküsünden koparma yoluna başvururlar.

Ancak unutulmamalıdır ki, günümüzün dünyasında, cemiyetlerin ülkülerinden koparılmaları açık bir şekilde değil, sinsice ve kurnazca yapılmaktadır. Milletin milli ülküsü, asıl mahiyetinin dışında ve cemiyet için zararlı ve tehlikeli bir fikirmiş gibi gösterilerek baltalanmakta, böylece, kütleler davadan uzak durmaya, hatta ona karşı olmaya zorlanmaktadır. Bir yandan bu yalan propaganda aralıksız devam ettirilirken, diğer taraftan da, milletin okumuşlarına ve bilhassa gençlerine, üçüncü, dördüncü derecedeki bir takım cemiyet meseleleri, büyük ve ana davalar şeklinde gösterilmeye çalışılmaktadır.

Bu oyunun ülkemizdeki şekli, önce, Türk Ülküsünün uydurma bir Turancılık ve ırkçılığa bağlanması yolundaki malum harekette görüldü.  Dışardan sevk ve idare edilen propaganda, resmi, ağızlarla, devletin ve cemiyetin fikir yayma vasıtalarını da bu yolda kullanma imkanını elde edince, Türk Ülküsü, kendi vatanında sinsice hançerlenmiş oldu.

Böylece "kalplerden ve kafalardan sökülüp atılmaya çalışılan ve kısmen de sökülüp atılan ülkünün yerini, daha geri planlardaki meseleler ile başka cemiyetlerin kılık değiştirmiş davaları" almaya başladı.

Türk Ülküsünün, Türkiyeli okur-yazarlarının bir kısmı ile çeyrek aydınların kafalarında tehlikeli bir macera ve hatta bir emperyalizm (!!) hareketi olarak yer etmesi, işte bunun sonucudur. Son yılların, durmadan tekrarlanmak suretiyle, boş kafalara, cemiyet hayatının en mühim meselesi olarak kabul ettirdiği “ekonomik ve sosyal sorunlar!” tekerlemesindeki “sosyal!”in neyi dile getirmekte olduğu dahi pek düşünülmeden daha çok “ekonomik!” kelimesine saplanılmış, böylece bir cemiyette iktisattan, dolayısıyla paradan daha mühim bir mesele olmayacağı düşüncesi doğmuştur. Türkiye’nin son yıllarda aşırı bir maddeciliğe sürüklenmesinde, bu propagandanın rolü büyüktür. Personel Kanunu’nun ele alınması sıralarında, çeşitli meslek mensuplarının ve ailelerinin, başkalarından daha az para almış olmamak için sokaklara dökülmeleri, bu propagandanın bir bakıma hazin bir neticesi, bir bakıma da zaferidir.

Hayatta en mühim meselenin madde olduğuna inanan beyinler için, mana hareketleri ve bu arada ülkü, elbette ki, boş ve romantik bir kuruntu sayılacaktır. Okumuşların ve aydın sayılan kadrosunun çoğu bu yolla milli davalardan koparılan ve milli ülküyü aşırı, tehlikeli bir macera sayan cemiyetlerin, milli ülküler ardındaki devletler karşısında ne derece aciz, güçsüz ve zavallı kalacakları ise, artık meydandadır.

Türk’ün Milli Ülküsü, milletinin ortak vicdanında “Kızıl Elma” adı ile anılan ve yaşayan davadır. Bu dava, tarihte yüzyıllarca, tek devletin sınırları içinde, maddi ve manevi bakımlardan üstün ve mutlu bir cemiyet olarak yaşayan soyumuzun, gelecekte de, aynı mutlu seviyeye ulaşması ve erişmesidir. Türk Cemiyetinin daha aşağı derecelerdeki bütün davalarını ve meselelerini, bu milli ülkünün halesi içinde ele almak ve değerlendirmek şarttır.

Milli ülküsü olamayan veya olduğu halde ondan kopmuş bulunan bir cemiyet, bu günkü devler dünyasında, fırtınalı ve kudurmuş bir denizde, kaptansız kalmış bir gemiden farksızdır. Böyle bir cemiyetin sonu, dalgaların kendisini vuracağı kayalıklarda parçalanacak kaptansız geminin akıbetinin aynıdır.



Kaynak: TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR, DEVLET-TÖRE YAYINEVİ 1976
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!