TÜRKLÜK ve TÜRK DÜNYASI OTAĞI > TÜRK KÜLTÜR ve MEDENİYETİ

TÜRK DÜNYASI'NDA VE ANADOLU'DA KOPUZ

<< < (2/9) > >>

Çağrıbey:
XIII ve XIV. yüzyıllara doğru kopuzun bir mûsıkî âleti olarak Türkistan Türkleri arasında geniş bir sahaya yayıldığı görülür. “Yedi Su vilâyeti Süryânî-Türk mezar taşları tanıtılırken bunların içinden Mengü-Taş-Tay isimli bir kopuzcunun tanıtılması, bu devirde bu sahalarda Türkler arasında kopuzcuların mümtaz bir sınıf oluşturduklarını göstermektedir.”28 Çağatay Edebiyatı üzerinde yapılan araştırmalar, millî bir Türk mûsıkîsi âleti olan kopuzun Türkistan Türkleri arasında çok önceleri tanınıp bilinen bir saz olduğunu göstermektedir. Şair Mir Haydar Meczub Timurîlerden İskender Mirzâ’ya sunduğu Mahzenü’l Esrâr Tercümesi’nde, kopuzdan söz ederek, bu âletin saray ve halk arasındaki mevkiini belirtmiştir.
Özellikle Oğuz Türkleri arasında yaygın olan kopuz, tamburaya benzeyen telli bir çalgıdır. Oğuzlarda ozanların çaldığı, Altaylarda ise şamanın dansına eşlik eden bu saz, şimdiki bağlama âilesinin de atasıdır. Kopuz, Karakalpaklarda “dutar”, “gıjjak”, Türkmen bahşılarda ise “dombra” olarak karşımıza çıkar. “Kazaklar arasında kopuz, Şamanın büyücü haline geçişini sağlayan baksının kullandığı çalgıdır.”29 Chadwick eserinde Kazak baksısının sihirli tedavilerini gerçekleştirmesi ve kötü ruhları kovması sırasında kopuzun rolünden bahseder. “Bahşının davul olmaksızın ircaının büyük kısmını oluşturan şiiri seslendirirken kopuzu kullandığını, böylelikle vecd halinin de gerçekleştirildiğini belirtir.30
Üzerindeki at sembolüyle kopuz, tıpkı ritüel bir alet ya da şaman ayininde kullanılan bir davulun şamanı diğer dünyaya taşıyan atı gibi kabul edilir, şâir-destancıyı başka yerlere götürür.31 Eliade, kopuz ve müziğini şaman davuluna eş değerde tutarak sembolik bir değer yükler. Nitekim Buryatların at başlı sopalarını da aynı sembolik değerle açıklar.
Kopuzun Anadolu sahasında daha çok “yelteme” olarak ortaya çıktığı görülür. Bir tür kopuz olarak tanımlanan yelteme, yel gibi hızlı anlamlarını içerir.
Evliya Çelebi “Korkut Ata’nın çaldığı kopuz olan yeltemenin iki bam telinin ve kirişlerinin arasında bir telnini bulunduğunu söyler.”32

_________________________________________________

28 Ahmed Caferoğlu,” Cihan Edebiyatında Türk Kopuzu I” Ülkü Mec. C. VIII, s. 48, s. 411-426.
29 Chadwick H.K. and N. K., The Growth of Literature, 3 vols, Cambridge, 1932-40.
30 Chadwick, age.s.210/Eliade Mircea, Shamanism: Archaic Techniques of Ecstasy (Trans. N.R. Trask) Bollinger ser., 76 Princeton N:J 1964, s. 174.
31 Reich Karl, age. s. 109.
32 Gazimihal M. Ragıp, Ülkelerde Kopuz ve Tezeneli Sazlarımız, Kültür Bak. Yay. Ankara 1975, s. 15

Çağrıbey:
Kopuz, Anadolu sahasında “şeştâr” ismi ile de anılmıştır. Altı telli olan bu saz, daha çok İran ve Azerbaycan Türklerince tanınıp bilinmektedir. Eski eserlerde bu çalgı altı telli kopuz olarak yorumlanmıştır.
Türk boylarında çeşitli isimler altında ve farklı biçimlerde görülen kopuzun, söz konusu toplulukların melodi yapıları, örgüleri, okuma tonları, anlatılarındaki müziksel motifler, öykü yapısı aşk ve kahramanlık şiirlerinin terennüm özellikleri gibi birçok etmenle şekillendiği görülmektedir. Bu durum ancak etnomüzikolojik bir çalışma ile açıklanabilir, değerlendirilebilir.

Anadolu Sahasında Kopuz:

Fuad Köprülü, eserlerinde kopuzun Anadolu sahasındaki önemini izah ederken Dede Korkut’tan başlayarak, sırası ile İbn-i Bibi, Âşık Yûnus, Gülşehrî, Revânî, Şeyhî, Deli Lutfî, Yahya Bey vs gibi şâir ve âşıkların kopuzu severek işlediklerini belirtir.33
İlk yazılı metinlerimizden olan Dede Korkud Hikayeleri’nde, mûsikîden, dolayısı ile kopuzdan izler vardır.
Zeki Velîdî Togan’ın; “Türklerin mûsıkîsi ve hikmet pîri, Göktürk zamanındaki Oğuz yabguları nezdinde bulunan Türk hâkimi nitelikleri ile tanımladığı Dede Korkud,”34 Oğuzlarda, kopuzun ve genel olarak ozanlığın da pîri sayılmıştır.
Korkud Ata, ilk kopuzu yapan ve şamanlara kopuz öğreten ilk şamandır.35 Hikayelerde diğer mûsıkî unsurlarının yanında kopuz 19 kez geçer. Kopuzun, Kolca Kopuz, kolça kopuz isimleri ile hikayelerde geçtiği bazı bölümler, metinlerde geçtikleri yerlere göre şöyledir:

“Beyreği dahı getürüp kopuz çaldırırlardı.”  43/1
“Aydur-Hânım! Maksûdum oldur ki ere varan kız kalkup oynaya men kopuz çalam didi.” 52/200
“Ere varan kız menem çal kopuzunu oynayayın.” 52/23
“Beyrek kopuz çaldı oynadı.” 52/26
“Ere varan kız yerinde dura kalka kol saluben oyun göstere men kopuz çalam didi.” 52/35
“Ozan geldi Yelteme* çaldı. 91/29

Kolca Kopuz :

“Aydur Hey kırk işüm kırk yoldaşum! Neye ağlarsız?
Kolca kopuzum getirün menim didi.” 87/13
“Mere! Kolca kopuzum çalun, öğün meni” 91/3

Kolça Kopuz :

“Kolça kopuz getürüp ilden ile bigden bige ozan gezer.” 2/20
“Kolça kopuzum elüme virün ol yiğidi ben döndüreyim” 13/16
Dirse Han’un elini şeşdiler. Kolça kopuzun eline verdiler.”36

________________________________________________

32 Gazimihal M. Ragıp, Ülkelerde Kopuz ve Tezeneli Sazlarımız, Kültür Bak. Yay. Ankara 1975, s. 15.
33 Fuat Köprülü, “Türk Edebiyatının Menşei”, Millî Tetebbular Mec. II, s. 65.
34 Zeki Velîdî Togan, “Türk Destanı’nın Tasnîfi” Atsız Mec. Sa:. 9, s. 53.
35 Kopuz ve Tanburanın Mucidi, İslam Ansk. İst. 1955 II/865.
36 Orhan Şaik Gökyay, Dedem Korkud’un Kitabı, İst. 1973, s. 13, 87, 91/ Saim Sakaoğlu, Dede Korkut Kitabı İncelemeler-Derlemeler-Aktarmalar, Sel-ün Yay. Konya 1998
*Yapılan araştırmalarda kopuzun yerine kullanılan bir isim olduğu, hatta bir tür kopuz olduğu kabul edilmiştir.

Çağrıbey:
Son dönem eserlerinde kopuz, Yelteme adı ile karşımıza çıkar.
Sûrnâme sahibi Numân Çelebi, eserinde yer yer sâzendelerden bahsederken (s.89, 141, 165, 181, 261)’de Kopuz ve yeltemeden söz açmıştır.

“Dâima olsa musâhib nola dildâre kopuz
Her ne telden çalar isen ayur ol târe kopuz

Ey tabîb-i dil ü cân nabzını tut hâlini sor
Eğilir hasta olup derd ile bî-çâre kopuz

Âşıkın gibi döğer daireden göğsünü def
Her ne dem cevrin elinden gele gülzâre kopuz

Düşürüp kendi havasına ikiz yeltemesin
Kıldı ol yâr-ı kamer çehreyi âvâre kopuz

Yalvarup gâhi dizin gâhi elin öpmez idi
Âşık olmasa Revânî ol cefâ-kâre kopuz

Kopuzu sevgiliye musâhib kılan, derde ortak eden Revânî,

“Kopuz gibi kanı bir hûb-âvâz
Ki sâzun cümlesinden ola mümtaz”

beytinde olduğu gibi, kopuzu bütün sazlardan seçkin , güzel sesli bir saz olarak karşılamakla birlikte bir süre sonra yazdığı;

“Götürüp mihr-i felek bezm-i cihândan kopuzu
Başladı çalmağa şeştârı yine halk-ı âlem”

beytinde de kopuzun revaçtan düşmeye başladığını ve yerine şeştârın geçtiğini üzülerek belirtir.37
Ünlü seyyâh Evliyâ Çelebi, kopuz hakkında bilgi verirken, kopuz icracılarının isimlerini de verir. “Kopuzcular 40 neferdir. Kopuzu icad eden Hersekzâde Ahmed Paşa’dır ki Fatihin vezirlerindendir. Bu saz, Bosna, Budin, Kanije, Eğri, Tameşvar gibi serhad halkına mahsustur. Üçer tellidir. Bu sazdaki üstâdlar, Çelenkli Şahbaz Ağa, Sührâb Ağa, Yamalı Receb Ağa, Boşnak Memo Ağalardır. Bu sazcılar, altı fıkra olup, altıncı fıkra Rast makamına yakın Mâhûr yaparak geçerler.”38
Evliya Çelebi, ayrıca “Yusuf Zeliha” adlı eser sahibi olan Şemsi Çelebi’nin mûcidi olduğu bir sazdan da haber verir. Ancak bu bilgilerin tarihi varlığının Evliya Çelebi’nin haber verdiğinden çok daha önceye dayanan kopuzla hiçbir alakası yoktur.

__________________________________

37 Rıdvan Canım Türk Edebiyatında Sâkînâmeler ve İşretnâme, Akçağ Yay. Ankara, 1998, s. 145
38 O. Şaik Gökyay, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 1. Kitap, yapı kredi yay. İstanbul, 1995 s.207/a, 304

Çağrıbey:
Türk dilinin mimarlarından olan Yûnus da kopuzu, şeşte ile birlikte anar.

“Ey kopuz ile şeşte
Aslun nedür bu işte
Sana suâl sorarım
Aydıver bana uşta

Yûnus imdi Sübhânı
Vasfeylegil gönülde
Ayru değül âriften
Bu kopuz ile şeşte”

Yûnus’ta birlikte kullanılan kopuz ve şeşte (çeşte) araştırmalara göre kopuzun altı telli şeklidir.39
Tarih içinde ozan, Anadolu sahasında yerini âşığa, saz şâirine bırakmıştır. Hikmet Dizdaroğlu, “saz şâirleri ozanların torunlarıdır. Ozanlar daha sonraki yüzyıllarda yetişen saz şairlerinin atalarıdır. Ozanlık geleneği saz şairlerinde değişik biçimlerde varlığını sürdürmektedir”40 ifadelerini kullanarak ozan ile saz şâiri arasındaki kültürel köprüye dikkat çeker.
Kopuzun yerini bıraktığı bağlama âilesi de saz şairinin kendini takdîmi, gücü, ritmik tamamlayıcısı, kendini ifâdesi hatta kendisi olmuştur.

Âşık Veysel’de, vekil, sırdaş, gizli dertlerin ortağı, yas tutup ustasını unutmayacak derecede yakın ve özel bir yerdedir. Veysel;

”Yanından göğsünden açılır yara
Yar gelmeden yaraların elletme”

diyerek ona bir kişilik verir. Âşık Dertli’de sosyal bir tenkid vasıtası, sadece çalanın anlayabileceği kadar dili özel bir saz olarak karşımıza çıkar.41
Pîr Sultan’da sazın ağacının Kâbe’nin kapısı, Hasan Hüseyin’in beşiği, Düldül Atının eğeri ile aynı olması sebebi ile kutsallık yüklenmiştir.42
XVI. asır saz şâirlerinden Karacaoğlan’ın vasiyeti, saza verdiği önemi ifâde etmek için yeterlidir. Akşehirli A. Hamdi Efendi: Karacaoğlan’ın Maraş-Cezel Yaylası’nda vefat ettiği zaman vasiyeti ile tenha bir pınar başında defnolunduğunu, sazı çürüyünceye dek başucunda asılı durduğunu nakleder.43
Kopuzun hatırası olarak Anadolu’da bir çok yerleşim adı bulunmaktadır.
Çalgı olarak ta Kars, Ordu, Konya ve Isparta’da hâlâ kullanılmaya devam etmektedir.

39 Kösemihal Mahmut Ragıp, Kopuzdan Son Hatıralar, TFA 1994 s.2.
40 Hikmet Dizdaroğlu, Halk Şiirinde Türler, TDK Yay. Ank. 1989, s. 18.
41 Hikmet Dizdaroğlu, age., s. 18.
42 A. Gölpınarlı, Pir Sultan Abdal, İstanbul 1955, s. 22.
43 Müjgan Cunbur, Karacaoğlan, Ankara, 1985, s. XV.

Çağrıbey:
SONUÇ :

Kopuz, hemen hemen bütün Orta-Asya’daki Türk boyları arasında ve kültürel yayılma sonucu yabancı kavimlere de ulaşarak, kullanılan bir sazdır.
Gezdiği coğrafyalarda onu kullanan toplulukların melodi yapılarına göre değişikliklere uğramış, yaygın bir saz olduğu için de yer yer başka sazlarla karışmış ve farklı isimlerle anılmıştır.
Özellikle Türk sosyal hayatının hemen her safhasında sevilerek çalınmış tutunmuş bir saz olan kopuz, Dede Korkud Hikâyelerinde geçtiği gibi, yere konması günah sayılmış, alna konup öpülerek çalınmış, ozanla baksı ile birlikte il il gezmiş, hân meclisine girmiş, hasta tedavi etmiş, kendisine Dede Korkud ismi ile anıldığı için kutsal sıfatlar izafe edilmiş bir sazdır. Müzikal varlığından ziyade kopuz, destancı ve şaman arasındaki yakın ve güçlü ilişkiyi ortaya koyması bakımından oldukça önemli bir kültürel unsurdur.
Genel anlamda, üzerine deri gerilmiş bir çanak, bir sap, bir başlık ve üzerine bağlanmış tellerden oluşan kopuz, Anadolu sahasında da birçok âşık ve şâir tarafından sevilerek işlenmiştir. Yunus kopuz ile şeşteyi ârifle birlikte anmıştır. Türklerin millî sazı olan kopuz, üzerindeki emaneti işleyip geliştirerek, hem Türk Musıkisi orgonolojisinin temelini oluşturan bağlama ailesi, ud ve tambur gibi çalgıları günümüze taşımış hem de tarihte kopuzun sırtında oluşup gelişen, şamanlık, destan anlatma geleneğinin devamı olan âşıklık geleneğini bugüne dek sürdüregelmiştir.

________________________________________

Kaynak / Eser Sahibi : Dr. Nesrin FEYZİOĞLU*
* Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

[*] Önceki Sayfa

Tam sürüme git